7. TND Nöromusküler Hastalıklar Kongresi

Nöromusküler 2024


 
ÇOK GEÇ BAŞLANGIÇLI MYASTHENİA GRAVİS HASTALARININ KLİNİK VE DEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİ
SARRA ELHAMİDA LAZRAK 1 EMEL OĞUZ AKARSU 1 NECDET KARLI 1

1- BURSA ULUDAĞ TIP FAKÜLTESİ HASTANESİ
 
Özet:

 Amaç: Bu çalışmanın amacı, çok geç başlangıçlı myasthenia gravis (MG) hastalarının klinik ve demografik özelliklerini tanımlamaktır.

Yöntemler: Bu gözlemsel kesitsel çalışmaya 2000-2024 yılları arasında MG tanısı ile takip edilen 290 hasta dahil edilmiştir. Hastalar üç yaş grubuna sınıflandırılmıştır: erken başlangıçlı MG (başlangıç yaşı <50 yıl), geç başlangıçlı MG (başlangıç yaşı ≥50 ve <65 yıl) ve çok geç başlangıçlı MG (başlangıç yaşı ≥65 yıl). Demografik, immünolojik, klinik veriler ve tedavi şemaları incelenmiştir.

Bulgular: Toplamda 130 (%44,8) hasta erken başlangıçlı MG, 96 (%33,1) hasta geç başlangıçlı MG ve 64 (%22,1) hasta çok geç başlangıçlı MG olarak sınıflandırılmıştır. Geç başlangıçlı ve çok geç başlangıçlı MG hastaları, daha sık erkek cinsiyette olup (p<0,001), erken başlangıçlı gruba kıyasla çok geç başlangıçlı grupta anti-AChR antikorlarının varlığı daha yüksektir (p<0,001) ve daha az hastada timoma görülmüştür (p<0,001). Eşlik eden hastalıklar açısından, geç ve çok geç başlangıçlı gruplarda kardiyovasküler hastalıklar ve diyabetes mellitus daha yaygınken, eşlik eden otoimmün hastalıklar açısından gruplar arasında fark bulunmamıştır. İlk başvuru sırasında MGFA skorları ve en kötü MGFA skorları açısından gruplar arasında anlamlı bir fark tespit edilmemiş, yoğun bakım yatışı ve miyastenik kriz öyküsü açısından gruplar arasında anlamlı fark gözlenmemiştir(p>0.05). Çok geç başlangıçlı grupta immünsüpresif tedavi ihtiyacının daha az olduğu dikkat çekmiştir.

Sonuçlar:
Bulgular, çok geç başlangıçlı MGnin daha sık erkeklerde görüldüğünü ve bu grupta anti-AChR antikor pozitifliğinin daha yaygın olduğunu göstermiştir. Çok geç başlangıçlı grupta immünsüpresif tedavi ihtiyacının daha az olduğu gözlemlenmiştir. Öte yandan, eşlik eden hastalıkların sıklığına rağmen klinik seyir açısından anlamlı fark bulunmaması dikkat çekicidir.